Vedat Refayeli

Vedat Refayeli


Hakan Şükür'e mikrofon tutturdum!

03 Nisan 2013 - 00:48

Hiç bir habercinin çalışma hayatında siyah beyaz renk yoktur. Habercilik zorlu olduğu kadar oldukça renklidir de. Ulaşılması kolay olmayan büyük devlet adamlarıyla yakından görüşme ve tanışma imkanı da bulabiliyorsun, hem de gecenin bir vakti bir yolunu bulup morga girip 'ölü resmi' çektiğin de oluyor. Zenginle, fakir gibi.. Güzelle çirkin gibi.. Geceyle gündüz gibi.. Yeri gelmiş Cumhurbaşkanı, Başbakan ve kuvvet komutanlarıyla yemek de yemişliğin oluyor, yeri de geliyor bir haberi beklerken 'domates kasası'nın üzerinde üzüm ekmeğe giriştiğin de.. 
***
Geçenlerde, şöyle bir meslek yaşantım süresince neler yaşadım, gözümün önünden geldi geçti. Film karesi gibi.. Şöyle bir isim isim hatırlayacak olursam, kimler yoktu ki haberini yapmadığım, takip etmediğim! Mesela renkli karakter ve siyasilerden Kenan Evren, Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Alparslan Türkeş, Necmettin Erbakan, Muhsin Yazıcıoğlu, Tansu Çiller, Hüsametttin Cindoruk, Mesut Yılmaz, Deniz Baykal, Devlet Bahçeli, Cem Uzan, hatırladıklarım.. Sanatçı, futbolcu, bürokrat ve ünlü şahsiyetler, takip ettiğim ve sonrasında da haber yaptığım isimler oldular. Bir kış tatbikatı(1983) için Erzurum'dan askeri helikopterle Sarıkamış'a da gittiğim oldu, jeeple yine 'haber maksatlı' Bardız'a ulaştığım da..
***
Yolsuzlukla suçlanan ve tutuklu yargılanan bir köy muhtarının da eski Adliye'de saldırısına da uğradığım oldu, Erzincan'da benim Erzicanlı bir hemşehrileri olduğumu sandıkları için Erzurumspor ile ilgili Türkiye Gazetesi'nde sıkça haber yazdığımdan ötürü konuk takımın yüzlerce taraftarınca sahada yuhalandığımı da bilirim! Bir gazeteden bir gazeteye transfer olmayı da, bir gazeteden kovulmayı da yaşadı bu fakir!
***
Mesela daha çok küçüktü ve ilk meşhur olduğu yıllardı sanatçı Ceylan'la Kral Otel'de röportaj yapmıştım, bu röportaj da bir çokları gibi benim de 'ilk göz ağrım' olan Milletin Sesi Gazetesi'nde yayınlanmıştı. Yıl da sanıyorum 1983 yılıydı ve askere daha gitmemiştim. Kim çekti pek hatırlamıyorum ama Ceylan'la yanyana siyah-beyaz resmimi halen daha evde fotoğraf albümünde saklarım. Otelin dışında Dadaş Sinema'sında konser verecek olan Ceylan'ı bekleyen çok sayıda hayranını görmüştüm çıkışta.. Oysa ben, az önce o Ceylan'la 'özel'ini bile konuşuyordum..
***
İlerisinde bir çok renkli isimle yaşadığım anıları da paylaşırım nasip olursa. Bugün sadece meşhur Hakan Şükür ile yaşadığım bir 'tatlı' hatıramı anlatayım istiyorum. Zannediyorum 2000 yılıydı. Bir Torino macerasından sonra G.Saray'ın ve Milli takımın yıldız oyuncularından, günümüz siyasilerinden Hakan Şükür, İnter'e transfer olmuştu. Gazeteler, sıkça Hakan Şükür haberlerine yer veriyordu. Böyle bir dönemde ben de İHA spor Muhabirleri toplantısına katılmak üzere gittiğim İstanbul'dan Erzurum'a dönmek için Atatürk Havaalanında uçağa binmiştim. Bu uçak, şimdiki gibi Erzurum'a direk uçmuyor, Ankara aktarmalıydı.
***
Tesadüftü herhalde, uçakta 3 sıradaki koltukların birindeydim. Yolcular hazır, hostesler son hazırlıkları yapmış, artık kalkışı bekliyorduk. Ancak uçak, belirtilen saati neredeyse 15 dakika aşmış, ama kalkmıyordu! Artık bu durumdan rahatsızlanan bizler 'küçükten küçükten' homurtmaya başlamıştık. Tam bu esnada birisi hızla yanımdaki koridordan geçti. Boyunun uzunluğunu da gördüğüm için bu geçeni Hakan Şükür'e benzettim. Ama o muydu, değilmiydi diye daha fazla ilgilenmedim, önümdeki dergiyi karıştırmaya devam ettim. Az sonra uçak kalkmıştı ve o uçağın ben Hakan Şükür için 15 dakika geç havalandığını saatler sonra tesbit edecektim!
***
Bir saatlik bir uçuştan sonra artık başkentteydik. 1,5 saatlik bir beklemeden sonra bir başka uçakla Erzurum'a uçacaktım. Esenboğa Havaalanının C kapısında ki bekleme odasındayız. Ortalıkta tanıdık falan göremiyorum. Zaten sayı da az. Çünkü uçağımızın kalkmasına daha bir saate yakın zaman var. Elimdeki Zagor'u okumak, boş vaktı böyle geçirmek için boş bir banka doğru yöneldim. O da ne? Tam yanından geçtiğim bankta Hakan Şükür oturuyor!! Hem de tek başına. Elleri önünde birini bekliyor gibi.. Derhal, sürekli yanımda taşıdığım mini kameramı ve çantamdan İHA logolu mikrofonumu çıkardım. Bir yanda mikrofonu elimde tutarken, diğer yanda kameranın start'ına çoktan başmıştım. Bu anı kaçırmamalı, hemen kayıda geçmeliydim. Öyle de yaptım. Hakan Şükür tam karşımda ve ben ise kayıttaydım!
***
Hakan Şükür ile çekeceğim her görüntü ve an'ın, alacağım her açıklamanın haber olacağına 'yüzde bin beşyüz' emindim. O yüzden mutluydum. Çekime devam ediyordum ki Hakan Şükür'ün bana elini kaldırarak kızdığını görüyordum:'' Heyy! Ne yapıyorsun? Benden izin aldın mı ki çekiyorsun?''. Bu laf üzerine ben son derece mahçup bir şekilde, ''Kusura bakma Hakan bey. Heyecanımızı bağışla'' dedim ve o esnada da çekmeye devam ediyordum. Benim izin almadan kendisini çekmeye başladığıma kızan ve '' İzin iste tamam, çektirelim. Ama böyle olmaz'' diyen Hakan'ın hırsını, mahcumiyetimin yendiğini hissettim ve bu arada yıldız oyuncunun sustğunu gördüm, çekime de devam edebileceğimi anladım.
***
Gerçekten de öyle yaptım. Hakan'ın küçük bir kızgınlık yaşamasından sonra bana yumuşadığını, biraz da elimdeki İHA logosundan anladım. En azından ben bir amatör değildim ve profesyonel bir kurumun rprofesyonel çalışan bir elemanıydım. Ben o sıra gene kayıttaydım. Ama artık bir şeyler söylemesinin de zamanıydı. Her ihtimale karşı sol elimde, kablosu kameraya bağlı mikrofon, diğer elimde kamera, işimi yapıyordum. Hakan'a ''İnter'de günlerin nasıl geçiyor'' diye sordum. Söyleyeceği her şey haber olacaktı. Gerçekten Hakan da bu soruma karşılık cevap veriyor ve ben bu keyiften 'beş..beş' oluyordum. Ancak bir sorun vardı. Hem kamera kullanmak hem mikrofon tutmak oldukça zordu. Tam bu zorluk beni etkilemeye başlıyordu ki, imdadıma Hakan yetişti. Mikrofonu elimden aldı ve önüne tuttu. Ben çekecek, o mikrofonu tutacak, böylelikle röportaj da kolay olacaktı!
***
Milli takımın durumundan, Fatih Terim ile o günler yaşadığı Jeep kavgasına kadar bir çok konuyu sordum Hakan Şükür'e ve o da içtenlikle cevap vermişti. O röportaj, o akşam NTV ve CNN Türk, TGRT, Show TV gibi bir çok ulusal kanalda yayınlandı. Hem de geniş biçimde. Bu arada, orada ne için Hakan'ın bekliyor olduğunu söylemeyi unuttum. O da Batman'a gidiyormuş. Bir arkadaşının düğünü için olduğunu söylemişti. Hey gidi hey! Yolda gelirken de haber önüne çkıkıyordu ve bu tür çalışmamdan dolayı 1999 yılında 'Türkiye'de en çok haber yapan 3 İHA muhabirlerinden biri' olarak İzmir'e tatile gönderilmiştim!

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum