Kadir Sabuncuoğlu

Kadir Sabuncuoğlu


Hiç organik mısır yediniz mi?

08 Eylül 2018 - 00:34

Pasinler Belediyesine emlak vergisi ödemek için gitmiştim. Emlak servisindeki görevli memur, bilgisayarda işlem yaparken, nezaket gösterdi ve bir de çay ısmarladı. Çay ile birlikte sohbet başladı. Çermiktepe’de rahmetli Muhsin Yüce’nin kurduğu, oğlu Süleyman Sefa Yüce’ye ait un fabrikası yakınında tarım yapan İspirli Sedi’den söz etti ve “Ben barbunyayı hayatta sevmezdim. Yeşil barbunya cinsi fasulyeyi 5 liradan satıyor. Ama tadı hala damağımda. Mutlaka o  tarlayı gör, çok beğeneceksin” dedi.
            Küçük Çermiğin solundan geçtik, Pancar Kooperatifinin içinden doğuya doğru patika yolda biraz ilerledik. Yolun kenarında bostan damını görünce durduk. O sırada İspirli Sedi ağabey ile karşılaştık. Selam verdik, “Ne var ne yok?” dedik. Çiftçi Sedi ağabey, “Pırasa bile var” deyince sorgulamaktan vaz geçtik.
            Bostan damından içeri girince tavana asılı sarımsak desteleri dikkatimi çekti. Kastamonu yerine Çin’den gelen sarımsak yediğimizi anımsadım ve bir deste sarımsak siparişi verdim. Kurutulmuş sarımsaklardan hemen bir diş soydu ve ikram etti Sedi ağabey.
            Yarım asırdır Hasankale’de ziraatla uğraşıyormuş. İspir’den geldikleri için İspirli Sedi olarak tanınıyor. 73 yaşında, iki kız, üç çocuk babası. Oğlu ile birlikte kiraladıkları tarlada sebze ve meyve yetiştiriyor. Tarlada yeşil fasulye, yeşil barbunya çeşitlerinin yanı sıra İspir kuru ve Hınıs kuru fasulyesi de var. Ayçiçekleri ve mısırların boyu iki metreye ulaşmış. Karpuz ve kavunlar bayağı büyük. Ancak olgunlaşmadığı için lahana, karpuz ve kavunları henüz satmıyor.

GDO DERDİ TARLADA YOK…
            Neyse hanımla mısır, ayçiçeği, patates, dolmalık ve sivri biber, kabak, yeşil fasulye, salatalık, acur, sarımsak, nane alıyoruz. Tartarken “Tarlaya kadar gelmişsiniz bu da bizden” diye ikramda bulunuyor.
            Sedi ağabey, sadece domates, biberleri fide olarak alıyormuş. Diğer ürünlerin tümünü kendi tohumu ile üretiyor. Hesabı ödüyor ve “eyvallah” diyoruz.
            Uzun bir süreden beri ilk kez GDO’yu (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar) düşünmeden, hormonlu gıda endişesi duymadan, gönül rahatlığı içinde alışveriş yapıyoruz.
            Eve geliyoruz, hasret kaldığımız mısıra öncelik veriyoruz. Tanesini bir (1) liradan aldığımız, boyu 15-20 santimi bulan mısırları haşlıyoruz, müthiş bir lezzet. Oradan aldığımız sebzelerle yapılan türlü yemeğin tadı bile farklı. Daha doğrusu bunlar aradığımız, hasret kaldığımız lezzetler. O zaman bir kez daha anlıyoruz. Bizim piyasadan aldığımız mısırların büyük bir bölümü, GDO’lu.

Köylü üretimi niye bıraktı?
            Geçenlerde meslektaşım Öztürk Akkök’le Uzundere ilçesine gitmiştik.  Uzundere’de Şehri Tamas’ın Cağ Kebap Salonu önünde akşamüzeri bir süre soluklandık. O gün Uzundere’nin pazarıydı. Çok garip, pazarda Uzundere’nin bağ ve bahçesinden gelen tek ürün yoktu. Bir kişi Yusufeli ilçesinden Uzundere’ye mısır getirmiş, kilosunu 5 liradan satıyor.
            Oysa eskiyen yıllarda Pasinler, Oltu, Narman, Uzundere, Tortum, Olur, İspir, Hınıs gibi ilçelerden Erzurum’un tüm sebze ve meyve ihtiyacı karşılanırdı. Sadece sebze, meyve değil, et, yağ, bal, peynir üretimi piyasada denge unsuruydu.  
            Yaş dutun kilosu 5, kurusu 20, 30 lira. Siyah eriğin kilosu 4 lira ama toplanmadığı için ağaçta kurumuş, kalmış. Ağaçtaki elma, armudun yüzüne bakan yok.  Bu millet 50 yıl önce at, eşek sırtında bağ ve bahçeden topladığı meyve ve sebzeyi 100- 200 kilometre ötedeki illere götürür satardı.
            Bu gün meralarda hayvan yok, çiftçi tarlayı ekmiyor, GDO’suz meyveler ise ağaçlardan toplanmıyor. Niye bu duruma düştük diyorsanız, özetleyelim.

TARIM VE HAYVANCILIĞA NE OLDU?
            Bilim adamları yarınlarla ilgili, kıtlık olacağı yolunda uyarıda bulunuyor. Çünkü üretim yanlış politika yüzünden durdu. Ne yapıldı? Et fiyatı mı arttı? Getir şarbonlu da olsa dışardan ucuz et. Nohut, kuru fasulye, mercimek, saman dahil 150’ye yakın ürün ithal ediyoruz. Üretim yaptığı için desteklenmesi gereken yetiştirici veya üretici, uygulanan ucuz ithal et, mercimek, fasulye, nohut politikası karşısında pes etti. Niye, emeğinin karşılığını alamadığı için.
            Gelelim ithalat işine. Dışarıdan mal, Dolar ve Euro borçlanarak alınıyor. Çiftçi, hayvan yetiştirici, dışarıdan getirilen ürünle rekabet edemediği için üretimden vaz geçti. Onun için tarım ve hayvancılığı rahmetli olan bu ülkeye her şey dışardan geliyor. Düne kadar yetiştirdikleri sayesinde kendi yağıyla kavrulan güzel ülkemiz, işte bu nedenlerle zor durumda. İşsiz kalan ve 300- 500 lira sus payı ile kandırılan köylümüz de şimdi kahvede siyaset yapıyor.
            Üretim yapan Sedi ağabey gibi her yörede birkaç örnek çiftçiyi saymazsak, büyük fotoğraf bizim geldiğimiz son noktayı ve acınacak durumumuzu yansıtıyor.

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum