Vedat Refayeli

Vedat Refayeli


Kiliseye Ayakkabıları Çıkararak Girmek!

18 Mart 2013 - 00:04

kilise-a
Yaklaşık 6-7 yıl önceydi. Ağustos başlarıydı. Erzurumlu hemşehrimiz Mahmut Akdoğan’ın yönetim kurulu başkanlığını yaptığı Özel Şifa Hastanesi’nin davetlisi olarak İzmir’e gitmiş ve bir dizi ziyaretlerde bulunmuştuk. Esasında İzmir’deki hastane faaliyetlerinin tanıtımı amacını taşıyan ve biz basın mensuplarından oluşan bu bol ‘kakara-kikiri’li geziden geriye kalan tek hatıram, Hürriyet’in ‘papyonlu yazar’ı Doğan Hızlan ile meşhur Deniz Restaurant’ta tesadüfen tanışmam ve Meryem Ana Kilisesi’ni ziyaret etmemdi! Ben derken öyle sadece kendimi ateşe atmayayım! Hoş sade ben yoktum elbette o kilise ziyaretinde! Eşleriyle gelen Kadir Sabuncuoğlu, Öztürk Akkök, Selahattin Şener ile Recep Kapucu, Metin Barlak, Necdet Çakır, Mesut Gülrenk ve yanlış hatırlamıyorsam bir de Nurullah Pala vardı!
 
 
***
İzmir’in Selçuk ilçesindeki bir dağın ortasına kurulan ve asırlardır ziyaretçilerin akınına uğrayan o kiliseye ilk girdiğimde, ‘tuhaf’ bir heyecan içindeydim. Çünkü burası aynı zamanda Meryem Ana’nın eviydi ve  o ev yıllar boyu her 15  Ağustos’da Hıristiyanlık için “Hac yeri” ilan edilmişti. İşin ucunda o şekilde hacı olmak vardı. O sebeple biraz da ürkek adımlarla ziyaret ettiğim o kilisede yanan mumlar, beyaz giysili yaşlı rahibeler ve içerisindeki Hazreti İsa ile Meryem Ana figürleri, dikkat çeken ögelerdi! Evet! Bu onların mabediydi ve ben de hoşgörü bütünlüğü içerisinde mümkün olduğu kadar ‘falso’ vermemeye çalışıyordum! Ne de olsa ‘cami adabı’nı bilen insanlarız!  Bizim camide istediğimiz saygıyı, onların kutsalından mı esirgeyecektik?
 
 
***
‘Kilise antrenmanlı’ biri olarak hırıstiyan alemi ile bu defa yolumuz, İstanbul’daki yine meşhur San Antonio Kilisesi’nde kesişti! Hem de bizim İnşaat Mühendisi Hayati Bilge ile birlikte! Hayati Bilge’nin ‘ilk kilise ziyareti’ olması hasebiyle ben de içeride neler olacağını merak ediyordum! Öyle ya! İki elinde de valizi olduğu için Ankara’da yolun kenarında ‘ayağını kaldırarak taksi çağıran!!!)’ ve o taksi şoförünün ”Bu meslekte çok şey gördüm ama ayağıyla taksi durduran yolcuya ilk defa rastladım!” dediği Hayati Bilge bu! Ne olur ne olmazdı! Yeter ki gülecek bir şey bulalım! Değil kilisede papazı, kardinali bile o Hayati Bilge ne eder eder, kendimize benzetirdi! Kakara kikikinin de öteki adıdır bir bakıma o!
 
 
 
***
Beyoğlu Tünel’deki bu tarihi kilisenin bahçesine girdiğimizde Bilge, ‘kelime i şehadet’ getiriyordu! Ve biz şehadet eşliğinde San Antoniono Kilisesi’nden içeri girmiştik! Dikkat ettim, Hayati bey kiliseye girerken ayakkabılar çıkıyor mu diye yana, yöreye bakıyor! Ayakkabı ile girildiğini görünce yüzünde bir rahatlama hissediyorum ama ben bunu ona çaktırmıyorum! Zannediyorum, ibadet için girenlerin saf tutacağını da zannetti Hayati bey, saf saf! Girerken ben cep telefonunu kapatıyorum ama bizim Hayati bey ‘sessize’ alıyor! Hayati beyin de Menef Karagöz başkanlığı döneminde Erzurumspor ile çok dış saha maçına gitmişliği vardır! Bir dış saha maçındaymışız gibi saha ve seyirci avantajımızın asla ve kat’a olmadığını görüyoruz! O da ben de, kendimizi adeta ‘deplasmanda’ hissediyoruz!
 
 
***
Kolonsuz büyük bir yüksek alana hakim kilisede bazı bölümlerin önünde ‘girilmez’ lehvaları görüyoruz! İnsanın girilmez denilen lehvaları ‘aşası’ geliyor ama kapı gibi görevlinin elindeki ‘maşası’ gözümüzün önüne geliyor! Öyle, böyle lehvalar değil. Adam büyüklüğünde! Bırak elletmeyi, ‘azıcık ucundan’ bile dokundurtmuyorlar! Kimi grup yanyana, kimileri ayrı ayrı dua eden insanlar görüyoruz! Bizim Bilge dua eden adamlara bakarken, ben de ona bakıyorum.Pür dikkat ellerini yana açıp karşıya bakarak dua eden bir adama odaklandığını görüyorum!  Bir müddet sonra, gözüyle takip ettiği dua eden adamı bana gösteriyor, ”Aynı bizim gibi dua ediyor!” diye de mırıldanıyor! Yazık.. Hem de Şener Şen şeytanına dert yanan bir İlyas Salman edasıyla, garibim..!
 
 
 
***
Tıpkı İzmir’deki Meryem Ana Kilisesi’ndeki gibi yanan mumlar var ve Hayati bey bu defa bu mumlara kafa yoruyor! ”Ne diye yakıyorlar ki? Yak yak, nereye kadar? Bu kadar muma para mı dayanır?” diyor! Bunu diyenin Avrupa ve hatta Afrika ülkelerine gitmişliğini bildiğim için şaşırdım! Ama bu ülkelere ‘cemaat’ mensuplarıyla da gittiğini anımsayınca da , ”Elbette canım. Onlarla camiden eli mi olacak ki bir iki tane de kilise göreydi garibim” dedim, kendi kendime.. Ve tabi, hak bile verdim, kiliseye böyle ‘dört elli şaşırma kalması’na! Ziyaretimiz esnasında hiç papaza veya papaza benzer kimseye rastlamamamız, şaşırtıcıydı! Belki de hakkımızdan hayırlısı oydu. Düşünsenize, İstiklal Caddesi’nde Fransız Başkonsolosloğu’nun önünde ki polisten çakmak isteyen Bilge, papazdan da sigarasına ateş ister  miydi, isterdi. Şimdi istemezdi desem yalan olur!
 
 
 
***
Bir defa gerek içeride ve gerekse dışarıda herhangi bir aşırılılık yok. Beyoğlu’nun ‘kim kime, dum duma’ durumu, burada tavan yapmış! Kiliseye girenler arasında başörtülü genç, yaşlı bayan da var. Onlar da kilise ziyaretlerini yaparken, son derece sakin ve edepliler. Bir ara Hayati Bilge, olup bitenleri şaşkınlıkla izlerken, bana dönüyor ve beklediğim ve de ”niye gecikti? ” diye de merak edip bilinç altımı kemirmesine fırsat verdiğim o soruyu soruyor: Yav Vetto, acaba buraya gelip namaz kılan da oluyor mu? Bereket versin ki sadece soru ile yetiniyor! Tatbikine girmiyor ve sanıyorum iyi de ediyor! Bilmiyorum ama ‘San Antonio’da iki rekat mamaz’ başlıklı bir haber, bizim cenahta kabul görürürdü de, hıristiyan alemi ne derdi, kestiremiyorum!
 
 
***
..Ve yaklaşık 20 dakikalık ziyaret sonrası kiliseden çıkarken, ‘can dostum’ o Hayati Bilge’nin ağzından ”10 numaralık” şu cümleler dökülüyor:
 
 
Ben ülkemle gurur duyuyorum! Her türlü inanca saygı gösteren ülkem insanıyla gurur duyuyorum!

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum