Yrd. Doç. Dr. Gürsoy Solmaz

Yrd. Doç. Dr. Gürsoy Solmaz

[email protected]

İSTİKLAL MARŞIMIZIN KABULÜ VESİLESİYLE

04 Mart 2013 - 01:53

 

             MEHMET AKİF  ve  MÎLLÎ MÜCADELE

1914 Harbi 1918'de imzalanan meş'um mütareke ile nihayet bulduktan sonra, galib devletler Osmanlı Devletini tasfiye ile kalmayarak Türk'ün öz yurdunu parçalamak niyetiyle hareket ettiklerini göstermişler ve Türk yurdunun her tarafına saldırmağa başlamışlarda.
Umumî harpten son derece bitkin bir halde çıkan Türk Milleti bu muameleyi mukavemetle karşılamak zorunda kalmış ve bu yüzden memleketin her tarafında ayaklanmalar olmuştu…
Bu ayaklanmalar sırasında Mehmet Akif, Sebilürreşad mecmuasında.
Türklerin yirmi beş asırdan beri istiklâlini korumuş bir millet olarak yaşadığını ve esaretle asla tahammül edilemeyeceğini haykırıyor," manda" cılığı şiddetle eleştiriyordu.

Asırlar boyunca    muhteşem zaferlerin zevkini yaşamış bir milletin çocuk¬ları şimdi işgal acısını yaşamakta,hakarete uğramaktaydı…Daha dün Çanakkale'de destanı kahramanlıklar yaratarak gücünü ve imanını dünyaya ispat eden Mehmet¬çik şimdi silahsız,cephanesiz,aç ve bitkindi…Akif’in şair yüreği buna dayanamadı.Fakat asla ümitsiz değildi.Biliyordu ki Asım’ın nesli bu milletin namusunu şimdiye kadar çiğnetmedi ve çiğnetmeyecek.Karamsarlığa düşmemek gerekirdi… Onun nazarında "Ati'yi karanlık görerek,azmi bırakmak" korkaklıktan başka, bir şey değildi…
Nitekim işte Asım’ın nesli  düşman çizmeleri., altında  edilmeye,zelil  olmaya rıza göstermemiş,Yunan işgaline    karşı yiğitçe direnmeye başlamıştı. İşte bu "anne vatan"  in kıyamıydı.
Mehmet Akif, İzmir’in işgali haberini alanca nasıl üzülmüşse ilk direniş haberlerini duyunca da öyle heyecana kapılmıştı. Artık bütün ümidi Anadolu'daydı… Anlamıştı ki Asım'ın nesli dipdiri ayaktadır. Hür ve müstakil yaşamağa kararlıdır. “ O halde, Anadolu’daki kıyamı desteklemekten başka çare yoktur"
Mehmet Akif, düşmana karşı yapılan mücadelelerin değerini ve lüzumunu anlamakta dakika kaçırmayarak evvela Balıkesir'e koşmuş ve oradaki mücahitlerle görüş¬müş orada hitabeler irad etmiş halkı ayaklanmağa ve istiklâlini kurtarmak için savaşmağa çağırmıştı.  Zağanos Paşa Camii’nde :
 
Cihan altüst  olurken seyre baktın, böyle durdun da 
Bugün bir serserisin, derbedersin kendi yurdunda…
 
şiirinin tamamını okuyarak,"Başarının sırrı birliktedir. Kapılarınıza kadar dayanan, onu kırıp içeri girmek harîm-i namus ve  şerefimizi çiğnemek isteyen düşmanın bu namert taarruzuna karşı kadın, erkek, çoluk çocuk, genç ihtiyar herkese büyük vazifeler düşüyor" babında  hitabeler söylemiş halkı ayaklanmağa ve istiklalini kurtarmak için savaşmağa çağırmıştı.

Mehmet Akif, Balıkesir yolculuğu ve Zağanos Paşa Camii'nde halka verdiği vaazla Milli Mücadeleye fiilen katılmış, düşmana karşı direnen yiğit mücahitlerin safında yer almış oluyordu. Bunun Damat Ferit Hükümetinin ve İngilizlerin hoşuna gitmeyeceği açıktı. Nitekim O’nu çok geçmeden Darülhikme'deki görevinden azlettiler…

Akif hükümetin ve işgal kuvvetlerinin baskısına rağmen Sebilürreşad'a yazdığı yazılarla Anadolu'daki mücadeleyi desteklemeğe devam ediyor, çok inandığı milletine ümit ve iman aşılamaya çalışıyordu.  Asla ümitsin değildi. Yazdığı bütün şiirlerinde Türk Milletini ve bütün Müslümanları birleştirmeğe çalışıyordu.

Mütarekenin acı   günleri  birbirini kovalıyorken artan fırkacılık, tefrikacılık mücadelelerine de üzülüyordu. Bu sıralarda Anadolu’daki hareket de gitgide genişliyordu.
Milli güçler Ankara’da toplanmaya başlamıştı.

Bazı kaynaklar o günlerde Akif'i, yürüyüşünden asker olduğu anlaşılan birinin Çengelköy'deki evinde ziyaret ettiğini,bu görüşmeden sonra Akif'in Anadolu'ya geçtiğini belirtmektedirler…

Anadolu kıyamının umumileşmesi ve Milli Mücadele ruhunun bütün memleketi kaplaması üzerine Anadolu'ya iltihaka karar veren Akif, Üsküdar'dan İnebolu'ya oradan da Ankara'ya hareket etti. Bir süre sonra ailesini de Ankara'ya getirdi. Üstad'ın Ankara'ya varmasından sonra Konya isyanı kopmuş o da bu delaletle mücadele etmek üzere Konya’ya koşmuş, isyanın bertaraf edilmesine yardım etmiş, sonra Ankara'ya gelmiş, Ankara’dan Kastamonu'ya gitmişti.

Mehmet Akif, Kastamonu'ya gelir gelmez Sevr Muahedesi ve Milli Mücadele konusunda halkı aydınlatma ihtiyacını hissetmiş ve Nasırullah Camii'nde heyecanlı bir vaaz vermişti. Sevr’in ne  mânaya geldiğini, galiplerin Türkiye'ye  yüklemek istedikleri bu Muahedenin iç ve dış yüzünü, kimsenin kalbinde zerre kadar şüphe bırakmayacak açıklık ve kesinlikle anlatmış, o zamana kadar pak anlayamamış  olan Kastamonu halkının dehşetle  aşılan gözleri karşısında bunu kabul etmenin esaret, zillet ve izmihlali kabul etmekten başka birşey olmadığını  bütün açıklığıyla göstermiş, ne kadar vahim bir vaziyet içinde bulunduğumuzu uzun uzun  anlatmış ve "Milletler topla tüfekle, zırhlı ile, ordularla, tayyarelerle yıkılmaz…

Milletler ancak aralarındaki    rabıtalar çözülerek, herkes kendi başının derdine  kendi havasına, kendi menfaatini temin kaygısına düştüğü zaman yıkılır…

Düşmanlarımızın bu gün bizden istedikleri ne falan vilayet, ne filan sancaktır; doğrudan doğruya başımızdır, boynumuzdur hayatımızdır, devletimizdir…”  demişti.  

Cemaat heyecandan gözyaşlarını tutamaz hale gelmişti.
0 gün Şark Ordusunun büyük bir zafer kazanarak Kars'a girdiği haberi gelmiş ve camide halka müjdelenmişti. Bütün Kastamonu muhiti bu sayede laikiyle aydınlanmıştı.
Daha sonra bu konuşmanın metni basılmış, mecmualarda yayınlanmış ve memleketin her tarafına dağılmıştı.

Bu olaydan sonra Akif, T.B.M.M hükümeti tarafından kazalardaki halkı "irşad"  etmesi için görevlendirildi. Kastamonu'da çıkan bütün Sebilürreşad nüshaları bu vaazlarla doludur. Ayrıca bu nüshalar Anadolu'daki bütün vilayetler, sancak ve kazalara gönderilerek camilerde okutturuldu. Mahalli gazetelerde yayınlandı. Risaleler halinde basılarak Elcezire'ye kadar cephelerde dağıtıldı.

Mehmet Akif’in kısa bir süre sonra yazacağı İstiklal Marşı, gerçekte bütün Anadolu’da ve bütün cephelerde okunan bu vaazların veciz bir özetidir.

Milli Marşımızın kabul gününü anarken bahtiyarız ki, Türk Milleti Akif’in dediği gibi tek dişi kalmış tecavüz canavarını ezdi, kurtuldu…

O’nun gayesini yaşatan hamle ile hayata atıldı. İstikbale doğru yürüdü, yürüyor ve yürüyecektir.

Aşağıdaki mısraları ise ışık gibi…

Değil mi cephemizin, sinesinde iman bir
Sevinme bir, acı bir, gaye aynı, vicdan bir
Değil mi cenge koşan Çerkez’in, Laz’ın, Türk’ün
Arab’la,Kürd ile bâkidir ittihadı  bugün
Değil mi ortada bir süre çarpıyor..Yılmaz
Cihan yıkılsa emin ol..Bu cephe sarsılmaz…

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum