Yrd. Doç. Dr. Gürsoy Solmaz

Yrd. Doç. Dr. Gürsoy Solmaz

[email protected]

YAŞÇA BÜYÜK BAŞÇA BÜYÜK YAKLAŞIMI

28 Ocak 2013 - 01:12

 BAŞÇA BÜYÜK OLMAK YAŞCA BÜYÜK OLMAK


Bizim toplumda büyük küçük olmak hususu daima ilk planda tutulmuştur.
O kadar ki şahıslardan biri diğerinden bir saat bile büyük olsa büyük muamelesi diğeri de küçük muamelesi görür.
Bu durum belki de bazılarının alt beyninde olumsuz tavırların oluşmasında da sebep olabilir.
Kişileri bu minval düşündüğümüz gibi devletleri de böyle düşündüğümüz bir vakadır.

Tarihin değişik dönemlerinde bir kısım devlet adamları kendilerine yakın buldukları hatta yakın oldukları doğruluğu içindeki tavırları bakımından incelenirse bazı devlet adamları öteki yakın bulduğu devlet adamına baba veya ağabey gibi yaklaşımda bulunmuş bunu da öteki idareciye yazdığı mektuplarda dile getirmiştir.
Bu hitabı yakın bulanlar, samimi görenler olduğu gibi tam tersi bir görüş içine girerek bu ne demek bu nasıl bir hitaptır; gibi değerlendirerek kendisine bu tabirle hitap edenleri kara listelerine almışlar hatta çok ağır savaşlara girişmişleridir.
Öyle ki bu savaşlar çok onulmaz sonuçlar doğuracak kadar anılar bırakmıştır. Hata tarihin seyrini değiştirmiştir. Elbette ki bu tarz bir yaklaşımı olgunluk ve samimiyetle karşılayan ve ikrar edenlerde olmuştur.
Söylemeye çalıştığımız yaklaşımı olumlu veya olumsuz gelişmeleriyle tarih kitaplarının  yazdığı  birkaç olay şöyledir.

Cengiz Han Doğuda Çin ile uğraşırken Batıda hakim bir Türk padişahı olan Celaladdin Harzemşah’a “baba oğul” hukuku içinde -ben doğu ile uğraşırken sen de batı ile uğraş.
Kendi aramızda anlaşarak gelişmemizi takviye edelim- mealinde mektup yazmış, elçilerle göndermişti. Mektupta Cengiz Hanın  “ben baba sen oğul” hitabını hazmedemeyen Muhammet Harzemşah bu yüzden Cengiz Hanla anlaşamayacaktı. Bu anlaşmazlık Harzemşahlar devletinin yıkılması ve dağılmasına sebep olacaktır.

Aynı  minval gelişmeler Timur ile Yıldurum Beyazıd arasında da vakidir. Bu sebeple gelişen olayların Yıldırıma haliyle Osmanlıya mal olan  sonuçları tarih kitaplarının günümüze kadar getirdiği gerçeklerdendir.
Cumhuriyetler diye adlandırdığımız devletlere  “ağabey kardeş” yaklaşımının bazılarında doğurduğu tepkiler bildiğimiz gerçeklerdendir.
Arap ülkelerine karşı politikamızda da sık sık bu yaklaşım söz konusudur dense yanlış olmaz.

Bu tarz yaklaşımları bazı fikir ve din adamları da kendi zaviyelerinden savunmuş ve benimsemişlerdir.İşin gerisinde yatan  psikolojik gerçek birinin ötekini hakir gördüğü gibi değerlendirmeler daima olmuştur.
İlmi ve dini erkini belirtmek için “öyle bilin ki benim ayaklarım tüm alimlerin omuzları üzerindedir” diyen Abdülkadir Geylani’ye Şeyh Senan tepki göstererek  “ben hariç demişti”   

Günümüzde de ülkemizdeki bir kısım oluşumları başça ve yaşça büyük olmak söylemi dışında   Bediuzzaman Saidi Nursi’nin büyük bir basiret ile söylediği formülde disipline etmek akılcılık olacaktır.
O,  “Türkler bizim aklımız, biz de onların kuvveti... İttifakta kuvvet var. İttihadda hayat var. Uhuvvette saadet var. İtaat-i hükümette selamet var.” Diyerek ilişkilerin bu değerler üzerine bina edilmesini vurgulamıştır.
“İçtimai Reçeteler”de, iki kardeş topluluğun İslamiyet ortak paydasında ittifak ve uhuvvet bağlarını güçlendirip kader birliği etmekten başka çarelerinin olmadığına böyle temas etmiştir:

Biz, siz diyerek birini ötekileştirmek, yaşa başa bakmadan ;  Türklerle Kürtleri binlerce yıldır birbirine bağlayan en önemli bağın din kardeşliği olduğu gerçekliği  en ön plana alınmalıdır..

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum