Muhammet İSPİRLİ

Muhammet İSPİRLİ

[email protected]

DEVLETİN BASIN-YAYIN-İLAN-ENFORMASYON VE AJANS KURULUŞLARI

11 Ekim 2016 - 21:09

Dini kullanarak sömürü düzeni kuranlar ve bu duruma bilinçli ya da bilinçsiz seyirci kalanlar…
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin; 
1- Görüntülü ve sözlü yayın organlarını sözde denetleyen RTÜK diye bir üst kurulu,
2- Kamuoyuna zamanında ve doğru, tanıtıcı, aydınlatıcı bilgi akışını sağlayacak  ve tanıtım, aydınlatma faaliyetlerine katılacak, Hükümet faaliyetlerinin ve yapılan hizmetlerin iç ve dış kamuoyuna etkin bir biçimde yansıtılmasına ve bunların kamuoyu üzerindeki etkisinin belirlenmesine ait hizmetleri yapacak Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü,
3- Resmi ilanlar ile kamu kurum kuruluşlarına ait reklamların, gazete ve dergilerde yayınlanmasına aracılık edecek Basın İlan Kurumu,
4- Kuruluşunda milli misyonu olan, bugün kurucusundan esamesi bile kalmayan, meydanı amatör haber tevzilerine terk etmiş resmi haber ajansı Anadolu Ajansı,
5-   Yurt içine yapılacak; haber, kültür, bilim, sanat, eğlence ve benzeri türlerde eğitici, aydınlatıcı ve eğlendirici nitelikte her türlü yayınlarla
-Atatürk ilke ve inkılaplarının kökleşmesine, Türkiye Cumhuriyetinin çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkmasını öngören milli hedeflerin gerçekleşmesine,
-Devletin varlık ve bağımsızlığının, ülkenin ve milletin bölünmez bütünlüğünün, toplumun huzurunun, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı ve Atatürk Milliyetçiliğine dayanan demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti niteliklerinin korunmasına ve güçlendirilmesine,
- Milli eğitim ve milli kültürün geliştirilmesine,
- Devletin milli güvenlik siyasetinin, milli ve ekonomik menfaatlerinin korunmasına,
- Kamuoyunun Anayasa ilkeleri doğrultusunda serbestçe ve sağlıklı bir şekilde oluşmasına, yardımcı olacaaaak
   Yurt dışına yapılacak yayınlarla;
- Devletin her alanda tanıtılmasına,
- Yurt dışında bulunan Türk vatandaşlarının Türkiye Cumhuriyeti ile ilişkilerinin sürdürülmesine yardımcı olacaaak Türkiye Radyo Televizyon Kurumu diye başka bir kuruluşu yani TRT’si var.
***
Peki bu kurumlar ne iş yapıyor ya da şimdiye kadar neler yaptılar?
Bu sorunun cevabı, Türkiye’nin şu anda içinde bulunduğu dahili durum ve harici ilişkilerinde mevcut…
Ve aslında bu sorunun cevabını, Türkiye Cumhuriyeti’nde faaliyet gösteren medyanın tüm yayınlarında görebilirsiniz..
Gazete sayfalarında, tv , bilgisayar ve cep telefonu ekranlarında…
***
Kısa bir anımsatma ile günümüze gelelim…
Yazılı basın, ajans haberciliği, gazete ve dergilerde özellikle din, siyaset, magazin, spor, ekonomi, genel kültür, dünyaya bakışın cumhuriyet döneminde 1940-1960-1980 ve 2 binli yıllara kadar teknolojinin de etki ve katkısıyla çok farklı olgularla dönemsel süreçler yaşandı.
Altını çizerek “ulusal” değil “yaygın” yayın organlarının belli başlı sahipleri vardı. Kimler destekliyordu, devletle olan ilişkileri neydi, hariciyeden direkt ya da endirekt destek alanların misyonerliklerine devlet ne derece etkili olabiliyordu?
O dönemler Marshall Planı adı altında, bize süt tozu, bisküvi ve Amerikan bezi  vermiş bu Amerikalılar. Güya savaş mağduru ülkesiymişiz. İyi de biz 2. Dünya Savaşı’na katılmadık ki. Ülkemizdeki askeri üst izinleri de bu plana dahil olduğu için bu artık siyasi bir başarı mı ulvi bir onursuzluk mu, tarih hâlâ sorgulayıp duruyor. 
Baksanıza, ABD seçim arefesinde ve daha dün Hilary Clinton, yıllardır ülkemizi kemiren terör örgütüne desteğinin devam edeceğini aleni ifşa etti… Al sana müttefik…
Konumuz bu değil ama hepsi birbiriyle hayli ilişkili.
Siyah-beyaz televizyonun revaçta olduğu o dönemler bültenlerden dönenler, paketler halinde özel programlarla beynimize bompalanan dizilerde neyin farkındaydık ki?
AP (Associated Press),  Reuters, AFP (Agence France Presse)’in  sabahtan akşama kadar özel ve özenle servis ettikleri Ortadoğu haberleriyle komşu haberleriyle birilerine düşman olduk, düşman gösterildik, dünyanın öteki  ülkelerinden hep bihaber kaldık.. TASS (Telegrafnoe Agentsvo Sovetskovo Soyuza) bültenleriyle Kafkaslar’dan uzak kaldık, batı düşmanlığı empoze edildi.
Bunları kim yaptı?  Tabi ki elin ajansına mecbur kalırsan o da vereceği serumu iyi bilir.
Bugün dünden farklı mı ki?
Gazeteler teknolojik gelişmeyle birlikte ülke gerçeklerinden bihaber aklı başından gitmiş ya da kasıtlı olarak magazin ve spor ağırlıklı çalışıyor, elin Sun gazetesinin başlattığı üçüncü sayfa güzeli mantığını diğer sayfalarına yaygınlaştırma, birinci sayfalarına taşıma gayretiyle kadını soydukça soyuyor, imal ettikleri ürünlerinin kalitesiyle değil de tüketicileri etkileyebilmek için değişken pek çok argüman içinde cinsellik ve eğlence faktörünü ön plan çıkartıp yüksek yaşam standardı ve huzuru vadeden hilelerine bizim devletimiz sahip olduğu basın-yayın-ilan-enformasyon ve ajans kuruluşlarıyla adeta göz yumuyordu.
Playboy ,  Ekim 2016 tarih itibariyle çıplak kadın fotoğraflarını kullanımına son verdiğini açıklamasına rağmen şimdi bile bu zihniyette olan yayın organları mevcut bu ülkede.
Evet, o zamanlar Türkiye Gazetesi’nde bir dönem bölge haberlerini redakte ettim. Rahmetli Cevdet Abi’nin elinde makas, şortlu futbolcu resimlerini dizden aşağı kısımlarını kesme çabalarını hiç unutamam.
Mevcut gelinen noktada magazin, spor ve sosyal haberlere dini ve kültürel açıdan bakış ve görüş haliydi.
İşte bu yıllarda kim nasıl destekledi, nasıl kurdu, becerdi ve işledi ise yazılı bir yayın organı devreye girdi. Görsellerle birlikte haberleri görüşü, bakış açısı, mizanpajı, kullandığı harf karakteri, puntosuna varıncaya kadar, abone sistemiyle, ulaştığı tirajla kasıp savurdu yazılı basını. Ve ardından ajansını kurdu, radyo televizyonlarını devreye soktu…
Devletin başlıktaki gücü de 17 Aralık’a kadar baka kaldı bu olguya. Taa ki 15 Temmuz kanlı işgal girişimine kadar… Kimler nereye kadar sızmış henüz net bilinmiyor..
Demek ki neymiş, bu sistemde bylock gibi daha niiice iletişim araçları din ile birlikte profesyonelce kullanılmış.
Siz, size rüku secde edenlerle devam ediniz efendim…
***
Gelelim mevcut duruma.
Elektronik medya karşısında kocalan yaygın yazılı basın aynı mantıkla direniyor.
Resmi Ajans, devletin gücünü kullanarak birkaç günde bir editör masasına bir bakanı konuk etmesiyle başarılı ajans haberciliği yaptığını sanıyor…  Geç  bayım! Piyasa, üç kuruşa üç kuruşluk haber satanların elinde… Bu konunun boyutlarını ve mahremiyetini en kralınızla tartışırım…
Yerel yazılı yayın organları eskisi gibi milli değerlerin arkasına sığınarak reklam ya da ilan alamıyor. Aile boyu gazetecilik imkânları canım çıksın biraz azaldı. Pek çoğu üçer beşer birleştirildi. Basın İlan Kurumu pasayı şimdilik dağıtıyor. Sözüm ona denetim de yapıyor.  Bunu da geç bayım! İstisnalar hariç şöyle genel bir değerlendirme, analiz ve denetim yapılsın bunların da posası ortaya çıkar…
Internet haber siteleri mi dediniz?
A evet..  Sabah yataktan kalkan 20-30 TL’ye bir isim alıyor. 300-500 TL’ye bir site kuruyor. Sonra başlıyor sallamaya…
Bir iki tane de köşe yazarı araklayıp, soluğu işadamlarının kapısında, belediyelerde alıyor. “Şu haberini yaptım, fatura ek’te… “, “Bana niye reklam yok. İstersen başkanı arayayım ya da felan vekili” tehditlerine…
Çık çıkabilirsen işin içinden… Hayatta belki de eline gazete alıp okumamış, oturup iki haber dinlememiş. Olmuş gazeteci…  Toplantılara gidiyoruz her ay yeni yeni toplu simalarla karşılaşıyorum.
Hayrını görün beyler!
Radyo televizyonların neyini anlatayım ki…
Elbette ki tüm bunlar arasında yüreği ülke sevdasıyla dolu, vatanperver, okuyan, araştıran, dinleyen, adam gibi çalışan profesyoneller, istisnalar  hariç…
Radyoların geneli haberlerden bihaber… Kısa kısa geçiştirmeli bülten spotları… Daha çok müzik ve muhabbet tellallığı…
Aradan ilahilerle sıyrılanlar, fütursuzca dini kullananlar…
Ramazanda sahura kadar teflerle ilahi çalıp, bedevi filmlerini paylaşanlar, sahurdan sonra geçiyorlar cinsel içerikli ürün satışına…
Bazıları isimleriyle müsemma…
Nur, Bedir, Hilal, Rahmet, Dolunay, daha bilmem ne ay…
Şi na nay da yavrum şi na nay…
vallahi” ile başlayıp “tallahi” ile devam edip, “Allah’ın selamı üzerinize olsun” gibi ağlamaklı ses tonuyla yalvaran tacirler…
Öyle bir yemin ediyor ki şerefsiz; “Ölüm hariç her derde deva” imiş felanca yağ…
Ulan bu hastaneler niye var? Tıp fakültelerinde boşuna mı bu insanlar dirsek çürütüyor…
Akdağ bunları seyretmiyor tabii. İzlesee, eritir o lavuğun göbeğini OHAL’de…
Hele dua satan reklamlar yok mu. Yok efendim “Arşı titreten dualar” mış, “Hikmetli ve tılsımlı dualar” imiş… “Sırlı dualar kitap setleri” imiş…
Ulan gerzek, o zaman sen boynuna as, arş titresin! Ne diye tv’de Medine dilencisi gibi yalvarıp duruyorsun…
Efendim, “Ezan okuyan seccade” imiş…
Kabir azabını önleyici kefen” imiş…
Yazımıza konu, Devletin kuruluşlarını denetim ve kontrollerini geçtim, söz konusu reklamlar ile ilgili kanun ve yönetmenliklere baktım.
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın Ticari Reklam ve Haksız Uygulamalar Yönetmeliği’ni buldum.
Açıkça belirtilmiş… Yasaaaak! Tüketici hakları korunuyormuş…
Diyelim ki, vatandaş “kabir azabını önleyici kefen” aldı ve mırt gitti… Kefende fabrika hatası var ya da dua eksikliği var… Bu kişinin haklarını öteki tarafta kim arayacak?
Veraseten intikal ek madde gerekiyor sanırım…
Ya, ezan okuyan seccadenin pili biterse? Kaldı mi garibim yine güneşin doğuşuna batışına…
Tabii ki sadece aleni sunumlarla değil, örtülü reklam düzeninde de, dinsel sembollerin reklamlarda kullanılması da ayrı bir konu.
Farklı cemaatlerin medyayı kullanımları, dizilerde dinin temsili, alevilerin medya aracılığı ile görünümü…
Aslında konu uzun ama maalesef halimiz bu...
Ey Diyanet! Şu günler güzel işler çıkarıyorsun ama geç kalmadın mı?
İyi seyirler… 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum