Muhammet İSPİRLİ

Muhammet İSPİRLİ

[email protected]

HAK, HUKUK, VİCDAN VE AHLAK MUHAKEMESİ...

09 Temmuz 2014 - 22:50

Kaderin bir cilvesi; Son üç yıldır hukuk sistemiyle hayli hem hâlim.

Bir yandan kamulaştırmayla ilgili olarak ciddi şekilde hukuk mücadelesi yaşarken, 2011-2012-2013-2014’lerin Türkiye’sinde verilen kararların seyrini öğrenmeye, hazmetmeye çalışıyorum yüksek yargı umutlarımla...

Diğer yandan ise, bir iki tane zavallının uzun yıllar içlerinde birikmiş kin olacak ki, önlerine konan emeklilik hak edişimle ilgili çanak bilgilere balıklama atlamaları üzerine sadece ve sadece tekzip davası açtım ve seyrine baktım.  O kadar zavallılaştı ki; hakime hanımın önünde iki büklüm, ürkek ses tonuyla “Efendim biz Muhammet Bey’i kastetmedik...” demeleriyle, davayı gidişatına bırakmıştım...  Şerefsizce çirkin iftiralarını da Allah’a havale ettim... Zamanı gelince onlar cevabını alacaklar aynı sıfatlarla, uydurma iftira bilgilerle değil gerçek sübut belgelerle...

Bir diğer taraftan da, yalan söyleyerek, beni haksız bir şekilde emekliliğe mecbur bırakanlarla olan davam...

Dava devam ettiği için bu konuyu şimdilik irdelemiyorum...

Ama sanılmasın ki bu böyle kalacak...

Her ne kadar kin ve nefretle, usule uydurularak esamesi ortadan kaldırılmaya çalışılıyor ise de; kurduğu kurumda 21 yıl boyunca gecemi gündüzüme katarak onurla ve şerefle ekmek yediğim kuruluşun gerçek sahibinin 1920 yılında vicdanlara miras bıraktığı ifadeleri bir nebze paylaşmak istiyorum:

“Hükümet, memlekete kanunu egemen kılmak ve adaleti iyi dağıtmakla yükümlüdür. Bu nedenle adalet işi çok önemlidir… Adli siyasetimizde izlenecek amaç, öncelikle halkı yormaksızın süratle, isabetle, emniyetle adaleti dağıtmaktır. İkinci olarak toplumumuzun bütün dünya ile teması normal ve zorunludur.

Bunun için adalet seviyemizi bütün medeni toplumların adalet seviyesi derecesinde bulundurmak zorunluluğundayız. Bu hususları tatmin için mevcut kanun ve usullerimizi bu görüşle iyileştirmekte, canlandırmakta ve yenilemekteyiz; ve buna devam edeceğiz.

Devlet halinde teşkilatlanmış bir insan toplumu anayasasında, adalet kuvvetinin bağımsızlığının önemini açıklamaya gerek yoktur. Milletlerin yargı hakkı bağımsızlığının birinci şartıdır. Adalet kuvveti bağımsız olmayan bir milletin devlet olarak varlığı kabul edilemez.”

***

Kilisliler’in meşhur bir adalet tanımlaması vardır:

Davalının aptalı, derdini mübaşire anlatırmış...

Sevgili Sait Karaduman da büyük bir sabırla derdini mübaşire değil, gerçek adalet hak ve hukuk dağıtıcılarına anlattı, 9 Temmuz 2014 tarih itibariyle de sonucunu aldı.

Sait’i, yıllar önce Ankara’da bizim kurumun Gölbaşı tesislerindeki seminerde tanımıştım. Sevgili Kenan Gürbüz gibi cıvıl cıvıldı.

Yıllarca kurumu bulundukları yerde en iyi şekilde temsil ettiler...

Van depreminde aynı ikiliyle son kez görev yapmak nasip oldu...

Yıllar heyecanlarından hiçbir şey götürmemiş, diğer arkadaşlar gibi on parmaklarında on marifet, yılmadan usanmadan o haberden berikine koşuyorduk deprem ortamında gece gündüz...

Akademik branşlaşmaya ihtiyacımız yoktu...

Gâh fotoğraf makinesinin gâh kameranın arkasında...

En imkansız şartlarda bulunabilen ortam ve enerjiyle kısa sürede haberler yazılır edit edilir, bir yandan fotoğraflar düzenlenir diğer yandan görüntüler montaj yapılarak servis edilirdi...

Her ne kadar geri dönüşler yeni yönetimin insafsızca yıldırma politikası gereği uygulanmasa da..

Hak mı, hukuk mu, vicdan ve ahlak muhakemesi mi?..

Ne ararsan vardı bu süreçte...

İstemeye istemeye verilse bile, sevgili Abdurrahman’ın fotoğrafları, sevgili Kenan’ın fotoğraf haber ve röportajları sayfaları ve birilerinin yüreğini yırtarken, o günlerde hiç unutmam Sait’in helikopterden yakaladığı bir enstantane -bir kurumun tır aracındaki çay dağıtımı- muhteşem anlatıyordu...

Tabii bu yaşananları bir Allah bilir, bir biz, bir de bizi istemeyenler...

Son yıllarda “davşanlık” moda...

Gücün önünde durmadan takla atmak..

Biz taklamızı atmadan alnımızın akıyla görevimizi tamamladık ve döndük, görevi SAYIN davşanlara teslim ettik...

Benim ipim çoktan çekilmişti...

Öyle ya bakkal dükkanı (!..)  temizlenmeliydi..

Evvel Allah, ekmek yemelerine vesile olduğum -5 kuruşluk değer verdiğim,  aslında 3 kuruşluk bir iki zavallı -  “fırsat bu fırsat” ikballeri uğruna 2 kuruşa sattılar..

Sevgili Sait, görev sonrası ağızsız dilsiz, parasız pulsuz kapının önüne kondu...

Ve Sait 2,5 yıl çok ciddi sıkıntılar yaşadı...

Evini sattı, kurduğu gazeteye haciz üstüne haciz geldi...

Ama Sait, inandığı hak ve hukukun üstünlüğü ile yılmadı...

Mübaşire değil, derdini gerçek yargıçlara anlattı ki, sonucunu da aldı...

9 Temmuz’da Face’den dile getirdi haklılığını...

Malum kurumla ilgili bine yakın dava var...

Sait’den önce pozitif sonuçlanan davalar da var..

Mirabeau söylemindeki gibi: “Adalet topaldır, ağır yürür fakat gideceği yere er geç varır..

Resulullah Efendimiz’in buyurduğu gibi: “Adaleti çiğneyen devlet adamlarını cezalandırmayan milletler çökmek zorundadır’’ inancıyla...

Yeter ki sabredelim...

İyi ki varsın mülkümün temeli...

***

Kızım, bu hafta tercihlerini yapacak..

Tek bir tercih...

Hukuk Fakültesi...

Rabbime şükranla...

 

 

 

 

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum